Bir akıl hastanesinin buz gibi soğuk, taş duvarlarla kaplı, griden başka rengin olmadığı odalarında hayata yeniden başlamak mümkün mü?
Tam da her şey bitti dediğiniz anda , en dibi gördüğünüzü düşündüğünüz yerde tutunacak yeni bir dal bulunabilir mi?
İnsan hastane odalarında ya da uzak kasabalarda ne arar?
Kendini yeniden bulmak ihtiyacı hisseden biri aslında ne kaybetmiştir?
Geçmişimizle, hatalarımızla ya da pişmanlıklarımızla yüzleşecek cesareti ne zaman buluruz?
Hani bazen kaçarız, erteleriz ya da utanırız ve her şey daha da çözümsüzlüğe gider ya, işte tam o anda, belki de tam dipteyken başlar değişim.
Bazen de yeni hikayelere tanık oldukça , en derininde taşıdığı acılardan kendine mutluluk devşirebileceğini anlar insan. Farklı yaşamları kıyılarına gittikçe siz de yüzleşmeyi ertelediğiniz ne varsa karşılaşmak isteyeceksiniz.
Bütün hikaye buluşmayla başladı….Sonra birden gitmek istedim, orada olabilmek, yolculuğu yaşayabilmek. Bu duyguyla birlikte bir anda kalbim yerinden çıkıyor zannettim. Sanki sevgiliyi özler gibiydi. Tatlı bir telaş, bir heyecan, minik yürek kıpırtıları. Hiç bir zaman bilemedim, ben miydim gitmek isteyen yoksa orası mıydı beni kendine çeken?...
Ve sonra hikaye başladı. Biz onüç kadın, yaşamımıza ara vererek yollara düştük. Başlangıçta sadece bir yolculuk sandığım bu hikaye , sonunda hepimizin içsel yolculuğu oldu.
Bu kitap Hindistan’ın ruhunu anlattığı kadar bu onüç kadının da ruhunu anlatır. Tüm yaşanmışlıklar, ayni Hindistan gibi, yaşamlarımızda bir mucizedir aslında. Gerçek mucizeyi ise yalnızca biz yaratırız. Kim olursak, hangi kültürden olursak, kaç yaşında olursak olalım farketmez. Yeter ki değişebilelim, yeter ki hayallerimizin peşinden gidecek cesareti gösterebilelim.
Bu kitap hepinizin yaşamlarına dokunacak. Satır aralarında kendinizi bulacaksınız. Bazen gözyaşlarınızı tutamayacak, bazen derin derin düşüncelere dalacak, bazen de kahkahalar atacaksınız. Ama inandığım tek bir şey var: Hepiniz ayni benim yaptığım gibi hayallerinizin peşinden gitmek için bir adım atacaksınız.